Berlinale: Her zaman siyasetin öne çıktığı bir festival
Ahmet Boyacıoğlu
Berlin Sinema Festivali’nin (Berlinale) açılış töreninde sunucu, “Berlin her zaman politik bir festival olmuştur” dedi. Çok doğru. İki Almanya’nın birbirinden farklı olduğu ve şehrin içinden bir duvarın geçtiği yıllarda Berlin Sinema Festivali siyasetin gölgesinde hep kalmış, Doğu ve Batı blokunun hesaplaştığı bir platform olmuştur. 1951-1976 yılları arasında festivalin kurucusu ve yönetmeni olan Alfred Bauer’in Nazi geçmişi 2020’de ortaya çıkınca, yıllardır adına verilen özel ödülün hızla kaldırıldığını ve Bauer’in ortada kaldığını da belirtmekte fayda var. tarihin gölgesinde.
Bu yılki açılış töreni Ukrayna ile başlayıp İran ile son buldu. Siyasi konuşmalar öne çıkınca oldukça uzun ve sıkıcı bir tören izledik (Zelenski de törene video bağlantısıyla katıldı ve ayakta alkışlandı). Dört federal bakanın (Cem Özdemir dahil) törene katılması bile siyasetin ne kadar iç içe olduğunun bir göstergesiydi. Herkes elinden geldiğince Ukrayna ile dayanışma içinde olduğunu belirten konuşmalar yaptı. Ukrayna’nın Berlin Büyükelçisi de izleyicilere tanıtıldı. Savaş başladığında Kiev’de Zelensky ile ilgili bir belgesel çeken Sean Penn, “Süper Güç” adlı filmiyle de festival programında yer alıyor. Sahneye çıkıp kısa bir konuşma yaptıktan sonra Sean Penn’e Zelenski’yi takdim etme görevi verildi.
Türkiye ve Suriye’deki sarsıntı törende arka planda kaldı. Almanya’nın şu anda daha değerli meseleleri var. Bir araştırmada, ‘Almanya Ukrayna’ya jet uçakları göndermeli mi?’ sorusuna yüzde 24’ü ‘evet’ yanıtını verdi. Yakın gelecekte ‘Almanya savaşa katılmalı mı?’ Sorulduğunda ne diyecekler merak ediyorum. Ancak Münih’te düzenlenen Güvenlik Toplantısında deprem sonrası Türkiye ekonomisinin ne kadar küçüleceği konusu gündeme geldi. Çünkü NATO’nun silahlanmaya daha fazla para harcaması söz konusu. Yani herkes elini cebine koysun çünkü şu anda ekonomisi kötü olan bir Türkiye kimsenin işine gelmiyor.
Her neyse, Berlin Sinema Festivali’ne dönelim. Aldığım bilgilere göre bu yıl Türkiye’den 92 sinema Berlin’e başvurdu. Festival yanında yer alan Forum’da sadece Burak Çevik’in “Unutma Yolları” adlı filmi gösterilecek. Üç dört sinemamızın Berlin için seçildiği yıllar maalesef geride kaldı. Festival için Almanya’da yaşayan Türk asıllı yönetmenlerin bir kısmı Almanya doğumlu yönetmenlerin Alman yapım sinemalarının seçilmiş olması şimdilik teselli olmaktan başka çare yok.
Berlin doğumlu İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası” (Das Lehrerzimmer / Öğretmenler Odası) adlı filmi Festivalin Panorama Bölümü’nde. Çok beğendiğim bu sinemayı anlatmak çok zor. Bir okul var. Öğrencilerin 12-13 yaşlarında olduğu bir sınıf düşünün. Ama bu okul bildiğimiz ya da hayal ettiğimiz bir okul değil. Çocuklara yetişkinler gibi davranılır, söyledikleri ciddiye alınır. Yeri geldiğinde öğretmenlerini ve onları çok seven okul yönetimini eleştirebilirler. Bu da doğal olarak öğretmenlerin işini çok zorlaştırıyor. Sınıfı temsilen iki öğrenci müdürün öğretmenlerle yaptığı toplantıya katılarak niyetlerini söylerler. İnanmayacaksınız ama oy hakları da var. Kısacası sinema uzayda, bilmediğimiz bir gezegende geçiyor gibi geliyor bana. Ve öğretmenliğin ne kadar zor ama aynı zamanda değerli ve kutsal bir meslek olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Sevdiğim filmler hakkında çok fazla yazmayı sevmiyorum. Bir süredir düşündüğüm bir bahis var. İğneden ipliğe, kağıttan buğdaya her şeyi ithal eden bir ülkeyiz. İlk kurulacak hükümette Finlandiya’dan eğitim bakanını ithal etmeyi hayal etmiştim. Bu yüzden “Öğretmen Odası”nı izlemek çok güzel hissettirdi.